SEYYİD-ÜL-KEVNEYN HAZRETLERİNİN PEYGAMBERLİĞİNİN İLÂHÎ KİTÂBLARDA İSBÂTI

Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın Peygamberliği, evvelki Peygamberlerin kitâblarıyla da sâbit olmuşdur. Dâvüd aleyhisselâmın getirdiği Zebûrun yetmişikinci bâbında, “Denizlerden denizlere, nehrler boyunca yerlerin parçalanması ve nihâyetlenmesine kadar mâlik olacak. Kendisine Yemen ve Cezâir melikleri hediyyeler getirecek. Pâdişâhlar onun önünde eğilecekler. Her vaktde ona rahmet okunacak. Her gün kendisine bereketle düâ olunacak. Nûru Medîneden parlıyacak. Mubâ-rek adı ebediyyete kadar dillerden düşmiyecek. Onun adı güneşin mev-cûdiyyetinden önce vardı. Elde olan Zebûrlarda Onun adı, güneş durduk-ca etrâfa yayılacak”, yazılıdır.

Apaçık görüldüğü gibi, bütün bunlar Muhammed aleyhisselâmın sıfatıdır. Bu sıfatların, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâma âid olmadığını iddi’â edenler, bu hüviyyeti hâiz başka bir şân ve şeref sâhibi arayıp, bulmağa mecbûrdurlar. Aksi takdîrde iddi’âları yersiz ve mesnetsizdir. Herhangi bir Peygambere âid olabileceğini ileri sürenler ise, o Peygamberlere ancak iftirâ etmiş olurlar. Yehûdî âlimleri bu sıfatların Muhammed aleyhisselâmın zâtî sıfatlarından olduğunu gâyet iyi bilirler. Fekat bit-miyen küfrlerinden dolayı dâimâ saklarlar.

Habakuk Peygamberin kitâbının üçüncü bâbında, “Âhır zemânda Rab, kıbleden; Kudüs ve Fârân dağlarından gelir” diye yazılıdır. Rab kelimesinden maksad vahy, Kudüs kelimesinden maksad Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm, Fârân dağlar ile de Hicâz ülkesi kasd edilmekdedir.

Mîşâ (Mîhâ) Peygamberin kitâbının dördüncü bâbında, “Âhır zemânda bir ümmet meydâna gelecek. İbâdet etmek için mubârek bir dağı seçecekler. Oraya her iklimden insanlar gelir. Onlar yalnız bir tek Allaha ibâdet eder, Ona aslâ ortak koşmazlar”, diye bildirilmişdir.

Yukarıda anlatılan mubârek dağ; Arafat dağı, bir ümmet, Muham-med aleyhisselâm ümmeti ve her iklimden gelenler ise, hacıların orada toplanmasıdır.

Eş’iya Peygamberin kitâbının kırkikinci faslında şöyle yazılıdır: “Al-lahü teâlâ, âhır zemânda en seçkin kulunu Peygamber olarak gönderecek. Ona Rûh-ül Emîni, ya’nî Cebrâîl aleyhisselâmı gönderip, ilâhî dînini öğretecek. O da Cebrâîl aleyhisselâmın öğretdiği şeklde insanlara doğru yolu bildirecekdir. O bir nûrdur ki, halkı zulmetden ve gafletden kur-taracakdır. Allahü teâlânın bana vukû’undan evvel bildirdiği şeyi size haber verdim” demişdir.

Ey hıristiyan câmi’âsı!

Allahü teâlâ size merhamet ve insâf versin. Bu anlatılan sıfatların Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâma âid olduğu apaçık bellidir. Allahü teâlânın Onu âhır zemânda kendine sevgili, dost ve üstün sıfatları olan bir Peygamber olmak üzere gönderdiği ve Cebrâîl aleyhisse-lâmı gönderip, Kur’ân-ı kerîmi vahy etdiği, islâm dînini öğretdiği zâtdır. Kendine gönderilenleri aynen teblîg etmişdir. Bu da Eş’iya Peygamberin anlatdığı “O Rûh-ül Emîn kendine öğretdiği şeyleri insanlara bildirir” sözünün ma’nâsıdır.

İnsanlar arasında hak ve adâlet ile hükm ederdi. Her neyi emr etmiş veyâ nehy etmişse, akl sâhibleri ve ilm erbâbı, bütün bu emrlerin doğruluğunda ittifâk etmişler ve kimse onu örtememişdir. Ancak inâd ve kibrinden şeytânın tuzağına düşenler küfr ve inkâr etmişdir.

Karanlıklardan aydınlığa çıkaran nûr ise, Kur’ân-ı kerîmdir ki, Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem” inzâl olunmuşdur. Eş’iya Peygamberin sözleri, Muhammed aleyhisselâmın nübüvvetinin sâbitliği, varlığı hakkında en açık ve kuvvetli delîllerdendir.

Eğer bu husûsda geçmiş Peygamberlerin bütün sözlerini yazmak isteseydik kitâb çok uzardı. Bununla berâber, bütün Peygamberler “aley-himüsselâm” tarafından, Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” hakkında söylenilen sözlerin, verilen müjdelerin temâmını ihtivâ edecek müstakîl bir kitâb yazmağı Allahü teâlâdan dilerim.

Allahü teâlâ bize kâfîdir. O ne güzel bir vekîldir. Kuvvet ve kudret Onundur. Allahü teâlânın salât ve selâmı Muhammed aleyhisselâma ve onun Eshâbına “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” olsun. Hamd ve şükrler, âlemlerin sâhibi ve yaratıcısı olan Allahü teâlâya mahsûsdur.