Bütün hıristiyanlar, bugüne kadar aşağıda açıklıyacağımız inançlara bağlanmışlar ve onu terk etmemişlerdir. Bu inançların hepsi bâtıl ve küfr-dür. Bir kısmı diğer bir kısmını yalanlar veyâ zıddını söyler. Bu inançları,
onlara tertîb edip yazan kendi eski adamlarından ve Roma şehri ehâlisin-den Semûnü’s-Safâdır. [Bunun Petrus olduğu da söylenilmekdedir.] Îmân ve amellerinin esâsı şöyledir:
Bir ilâh babaya inanırız ki, her şeyin mâliki, görülen ve görülmiyen şeylerin yaratıcısıdır. Yine Rab olan Mesîhe inanırız ki, Allahın oğludur. Ve bütün yaratılmışların ilkidir. Bütün âlemlerden evvel, babasından doğmuş-dur. Yaratılmış değildir. Babasının cevherinden hak ilâhdır. Onun eliyle bütün âlemler vücûd bulmuşdur. O her şeyin yaratıcısıdır. Ey insanlar! O, bizim kurtuluşumuz için gökden inmiş, Rûh-ül-kudsden cesedlenip, insan olmuş, “Meryem” ona hâmile olmuş ve “Meryem”den doğmuşdur. Elemler ve ızdırâblar çekmiş, kral Pilatos zemânında çarmıha gerilerek öldürülmüş, kabre konulmuş. Peygamberlerin yazdığı üzere, defninin üçüncü günü ölüler arasında kalkmışdır. [Peygamberler böyle aslı olmı-yan bir şeyi söylemezler, bu apaçık bir iftirâdır.] Sonra göğe çıkmış, babasının sağ tarafına oturmuşdur. Bir kerre dahâ ölüler ve diriler arasında hükm ve kazâ etmek üzere gelecekdir. İnanırız o Rûh-ül-kudse ki, baba ile oğuldan çıkar. [Doğu kiliselerine göre Rûh-ül-kuds, yalnız babadan çıkar.] Ve onunla Peygamberler konuşurlar, (ya’nî vahy vâsıtası olur). Vaf-tîze îmân ederiz ki, günâhları magfiret eder. Ölümden sonra bedenlerimizin dirilip, ilelebet yaşıyacağına îmân ederiz.
Bu sözlerin birbiri ile olan tenâkuz ve zıtlıklarına gelince:
1- Bir olan babaya inanırız ki, her şeyin mâliki, görülen ve görülmiyen şeylerin yaratıcısıdır. Yine Rab ve bir olan Mesîhe inanırız ki, Allahın oğludur ve babası cevherinden hak ilâhdır, deniliyor. Burada önce Alla-hü teâlânın birliğine şehâdet olunup, sonra Mesîhin Allahın oğlu, onun da babası cevherinden ilâh olduğu söyleniyor. Bu, Allahü teâlâya şirk koşmanın ve küfrün en kötüsüdür. Hiç şübhe yok ki, Allahü teâlâ birdir, ortağı ve benzeri yokdur. Hıristiyanların her dürlü şirk, isnâd ve küfrlerin-den münezzehdir.
2- Önce, Allah her şeyin yaratıcısıdır, denilip, sonra, îmân ederiz ki, Mesîh, her şeyin yaratıcısıdır, bütün âlemler onun eliyle vücûd bulmuşdur, deniyor. Allahü teâlâ ile berâber -hâşâ- başka bir yaratıcı dahâ id-di’â olunuyor ki, bundan dahâ büyük bir zıtlık olamaz.
3- Evvelâ, Allah görülen ve görülmiyen şeylerin yaratıcısıdır, denil-mekdedir. Bu sözün içine Îsâ aleyhisselâm da dâhildir. Çünki Îsâ aleyhis-selâm yaratılmışların ya görülen kısmındandır, ya da görülmiyen kıs-mındandır. Hâl böyle iken, Mesîh her şeyin yaratıcısıdır, yaratılmış değildir demek, apaçık bir zıtlıkdır, cehâletdir.
Hıristiyanların bu iddi’âlarını, hayvanlar anlıyabilselerdi onlar bile, bunu red ve inkâr ederlerdi. İlâhî hidâyetin kesilmesinden ve şeytânın şerrinden Allahü teâlâya sığınırız. Çünki, şeytân bunlarla, istediği gibi oynamış ve Cehenneme sürüklemişdir.
4- Mesîh, âlemlerin yaratılmasından evvel babasından doğmuşdur ve bütün yaratılmışların ilkidir, deniyor. Îsâ aleyhisselâm kendisi doğmadan evvel, eşyâyı nasıl yaratabilir? Yâhud doğdukdan sonra, henüz süt emen bir çocuğun eşyâyı yaratması mümkin midir? Acabâ kendisi doğmadan, îcâd olunmazdan evvel, yerleri, gökleri ve bütün mevcûdâtı kim idâre ederdi? Îsâ aleyhisselâm yaratılmışların ilki olabilir mi ki, hıristiyanların zanlarınca bütün yaratılmışların yaratanı odur. Çünki ilki demek, önce vücûda gelen demekdir.
İşte, hıristiyanların inançları, îmânları hep böyle zıtlıklar ve mümkin olmıyan şeyler üzerine kurulmuşdur. Çünki Mesîh aleyhisselâmın hem ezelî, kadîm bir yaratıcı olduğuna, hem de Meryemin kendisine hâmile olarak onun karnından doğmuş olduğuna inanmakda, bütün hıristiyanlar it-tifâk ederler. Böyle inanmakla, Allahü teâlâ kendilerini, âriflerin gülüncü ve şeytânların sevinci olmak derekesine düşürmüşdür. İnsan, mahlûk olmak, akl ve fikr sâhibi olmak i’tibâriyle böyle bir i’tikâdda nasıl bulunabilir? Bir tarafdan “Mesîh, babası cevherinden hak ilâhdır” söylenip, sonra da “Gökden inmiş ve Meryemin karnında cesedlenmişdir” diye söyleniyor. Bu sözden açıkca anlaşılıyor ki, Îsâ aleyhisselâm zâten gökde olan bir cevherden cesed imiş de, sonra gökden inip, Meryemin karnında ce-sedlenmiş. Hayret edilecek konu, cism ve cevherin cesedlenmesinde değil, cism ve cevher olmıyan Allahü teâlânın cesedlenmiş olmasındadır. Ce-sedlerin, cevherlerin, a’razların yaratıcısı olan Allahü teâlâ, kendisinin ondan Mesîh meydâna gelecek bir cevheri olmak, yâhud parçalanarak Meryemin karnında kan, bevl ve kazuratiyle karışmış ve birleşmiş bir cüzü bulunmakdan münezzehdir. Bu kâfirlerin Allahü teâlâya dâir vâki’ cür’etleri ne büyük ve Onun hilmi ve merhameti ise ne çokdur. Hamd olsun Allahü teâlâya ki, beni [Abdüllah Tercümânı] hıristiyanlığın bu bâtıl inançlarından kurtardı. Müslimânlığın, her dürlü küfrden münezzeh, yüksek prensip ve inançlarına mazhar kıldı.
Sunu da bildirelim ki, hıristiyanların mukaddes tanıdıkları kitâblar-da, bu i’tikâdları ve hazret-i Mesîh hakkında küfrü îcâb etdiren diğer bütün akîdeleri red ve iptâl eden hükmler vardır. Luka, havârîler kıssasının dördüncü bâbında şöyle söylemekdedir:
Âlemleri, bütün mevcûdâtiyle berâber Allahü teâlâ yaratmışdır. Yerlerin ve göklerin Rabbi Odur. Kendisi, insanlar tarafından yapılmış heykellerde bulunmaz. Eşyâdan hiçbir şeye muhtâc değildir. Zîrâ, insanlara ve cesedlere rûh veren Odur. Bizim mevcûd hayâtımız Onunladır. İnsanların içinde bulunduğu ve muhtâc olduğu şeyler Ondandır.
Lukanın bu anlatdıkları, ilâhî kitâbların ve Peygamberlerin söylemiş oldukları sözlerdir. Bundan anlaşılıyor ki, hıristiyanların bütün inançları uydurma, küfr, mümkin olmıyan ve birbirini tekzîb eden şeylerden ibâret-dir. Bunları ne ilâhî kitâblardan ve ne de büyük Peygamberlerden almışlardır. Ancak bir takım sapık, kâfir kimselerin meydâna getirdiği bâtıl ve sapık bir yolun peşine düşmüşlerdir.
Bunlara denilse ki, sizin büyükleriniz, şu bâtıl i’tikâdların, bir Peygamber tarafından bildirilmediğini ve bir ilâhî kitâbda bulunmadığını bildiği hâlde, nasıl olur da bunların hak ve doğru olduğunu iddi’â edersiniz? Bütün bu i’tikâdlarınız hak mıdır, bâtıl mıdır?
Eğer, ba’zısı hak, ba’zısı bâtıldır! derlerse, biz de deriz ki: Kendi akî-delerini, inançlarını kendileri yıkmış olurlar. Çünki bâtıl olan bir i’tikâdla Allahü teâlâya îmân edilmiş olmaz ve ibâdet edilmez.
Eğer derlerse ki, hepsi hakdır! O takdîrde, Mesîhin önceden yaratılmış ve doğmuş olduğunu, onu ve görülüp görülmiyen bütün eşyâyı Allahın yaratdığını i’tirâf etmiş; sonra da, Mesîh, Allahdır, her şeyi yaratandır, demek sûretiyle tenâkuza düşmüş olurlar ki, böyle büyük bir tenâkuz içinde hiçbir şey de hak olamaz.
Bir de, Mesîh babası cevherinden ilâhdır, sözleri -hâşâ- mümâse-leti, ya’nî eş denkliği iktizâ eder. Bu hâlde acabâ birine babalık, diğerine oğulluk kim tahsîs etmişdir? Niçin biri baba diğeri oğul olmuş da, aksi olmamışdır? Bu husûsu kendilerinden sormak îcâb eder.